11 Aralık 2014 Perşembe

Matematik Fıkraları


MATEMATİK FİNALİ
   4 tane üniversite öğrencisi, uyanamadıkları için matematik finaline geç kalırlar ve okula gidince hocaya arabalarının lastiğinin patladığını söylerler… Hoca ilk basta inanmaz ama öğrencilerinin yalvarmalarına dayanamayarak, onları 3 gün sonra sınav yapacağını söyler. Sınav günü gelince hoca, 4 öğrencinin hepsini bos bir salonun ayrı ayrı köşelerine oturtur. Sınav geçme sistemi şöyledir: 100 üzerinden 50 puan alan herkes sınavı geçebilir… Hocanın hazırladığı sınavda ise ön sayfada 10′ar puanlık 4 tane basit matematik sorusu vardır… Bunları kolayca çözerler. Arka sayfada ise 60 puanlık 1 soru vardır: “Hangi lastik patladı?



SAYISAL LOTO
İki Matematikçi, aralarinda mesleklerinin ne kadar önemli olduğunu konusuyorlar. Sonra içlerinden biri diğerine dert yaniyor:
“Ah azizim ah! Matematiğe yeterince önem verilmiyor. Aslında konuya devlet el atmalı ve matematik bilmeyenlerden vergi toplanmalı.
Diğeri cevap veriyor:
“Sayısal Loto da bu ise yarıyor zaten...



MATEMATİK
Emekli öğretmen yolda giderken, yanına son model bir araba durmuş. İçinden çıkan bir genç:
- Hocam sizi gideceğiniz yere kadar götüüreyim.
Öğretmen genci tanımamış. Genç:
‘Benim hocam Hacıbekir, tanımadın mı? Kayseri Lisesinden’
Öğretmen biraz hafızasını yoklayınca genci tanımış.
- Lan oğlum Hacıbekir seni tanıdım ama, bu ne zenginlik, sen fakir bir öğrenciydin.
Hacıbekir anlatır:
-Öyleydim hocam ama, okuldan sonra ticarrete başladım. Kısa zamanda biraz para kazandık.
Bunu duyan öğretmen iyice şaşırır:
- Lan oğlum ticaret hesap işidir. Ben seni matematikten sınıfta bırakmamışmıydım. Sen sanıl ticaret yapıyorsun?
- Valla hocam matematik falan bilmem. (11)’e alıp (4)’e satıyorum. Aradaki %3′le de geçinip gidiyoruz.



TASAVVUR
Bir Matematikçi ve bir Mühendis, ünlü bir Fizikçi’ nin seminerine katılırlar. Seminer 9 boyutlu uzayda cereyan eden bir takım işlemler içermektedir. Matematikçi’ nin seminerden oldukça keyif alır görünmesine karşın, Mühendis çok zorlanmaktadır. Başı çatlayacak derecede ağrımaya başlayınca dayanamayıp sorar:
- Bu garip ve zor şeyleri nasıl anlayabiliyorsun?
Matematikçi gayet sakin cevap verir;
- Sadece olayı tasavvur ediyorum.
- 9 boyutlu bir uzayı nasıl tasavvur edebilirsin ki?
- Aslında çok kolay. Sadece n boyutlu bir uzay tasavvur ediyorum. Daha sonra n ‘i  9 ‘a götürüyorum.



UÇAK YOLCULUĞU
İki Matematikçi bir uçak seyahatine başlarlar. Havalandıktan bir saat sonra bir anons duyulur;
- Sayın yolcularımız. Uçağımızın dört motorundan biri arızalanmıştır. Endişe etmeyiniz. Üç motorla uçuşu tamamlayabiliriz. Fakat beş saat sürecek yolculuğumuz yedi saate uzamıştır.
Yola devam ederler. Kısa bir süre sonra yeni bir anons duyulur;
- Sayın yolcularımız. Uçağımızın sağlam olan üç motorundan biri arızalanmıştır. Endişe
etmeyiniz. İki motorla uçuşu tamamlayabiliriz. Fakat yolculuğumuz on saate uzamıştır.
Derken az bir vakit sonra üçüncü anons duyulur:
- Sayın yolcularımız. Motorlarımızdan biri daha arızalanmıştır. Fakat paniğe kapılmayınız. Tek motorla da uçuşu tamamlayabiliriz. Ancak yolculuğumuz on sekiz saate uzamıştır.
Bu son anons üzerine Matematikçilerden biri şöyle der:
- Umarım bu son motor da arızalanmaz. Yoksa sonsuza kadar burada kalacağız…



FONKSİYONLAR
Fonksiyonlar bir gün bir seminer tertiplemişler. Seminere birkaç fonksiyon katılmış. Her fonksiyon özellikleri hakkında bilgiler vermeye başlamış. Derken içlerinden biri kapıya bakarak aniden bağırmış “Dikkat türev geliyor!”. Hepsi apar topar kaçmaya başlamışlar. Ancak ex hiç istifini bozmamış. Türev ağır adımlarla içeri girmiş ve tek başına oturan fonksiyonu görüp “sen benden korkmuyor musun?” demiş. Hayır, ben ex im diye yanıtlamış kendine güvenen bir edayla. “Yaa” demiş türev. “Peki, sana benim x’e göre türev alacağımı kim söyledi?”



HERŞEY AYNI RENKTEDİR
Teorem: Herşey aynı renktedir. İspat: Bir önceki teorem kullanılarak denebilir ki: “Her x için, eğer x bir atsa, x aynı renktedir”. Burada kullanılan “x bir atsa” ifadesi herşey için kullanılabileceğinden herşey aynı renktedir. 


TÜREV
Günün birinde birkaç fonksiyon bir kafede oturmuş, sıfıra ne kadar hızla yakınsadıkları gibi konular üzerinde tartışıyorlarmış. Derken içlerinden biri kapıya bakarak aniden bağırmış “Dikkat türev geliyor!”. Hepsi apar topar sandalyelerinin altına saklanmışlar, ancak ex hiç istifini bozmamış. Türev ağır adımlarla içeri girmiş ve tek başına oturan fonksiyonu görüp “sen benden korkmuyor musun?” demiş. Hayır, ben ex’im diye yanıtlamış kendine güvenen bir tavırla. “Yaa” demiş türev. “Peki benim x’e göre türev alacağımı kim söyledi?”

NAZİ KAMPI
Hitler birgün kamplardan birini ziyaret ederken oradaki tutuklulardan birine sorar:
- 5, 3 daha kaç eder?
Mahkum 6 diye cevap verdiğinde yanındaki kurmaya döner ve kızgın bir ses tonuyla:
- Ne biçim toplama kampı bu?..
diye azarlar.



MECLİSTE
Osman Yüksel’in milletvekili olduğu yıllardır. Bir gün meclis kürsüsünde, kendisine lâf atan vekillere dayanamaz ve:
“-Bu meclistekilerin yarısı eşektir!” der ve iner kürsüden.
Bunun üzerine meclis karışır ve herkes kendisinden sözünü geri almasını ister. Arkadaşlarının da ricası ile tekrar kürsüye çıkar ve keskin zekâsını gösteren ve vekilleri rahatlatan şu sözleri söyler:
“-Bu meclistekilerin yarısı eşek değildir!”



BİR DERVİŞ
Garip dervişin biri büyük bir köşkün önünden geçerken evin ‘av meraklısı ve zalim’ olan beyi, yardımcıları ile ava gitmek için evden çıkıyorlardır. Dervişle selamlaşırlar. Aksilik bu ya o gün hiç bir şey vuramadan dönerler. Bey çok sinirlidir:
“-Sabah ava giderken karşılaştığımız o dervişi bulun çabuk! Onun yüzünden işlerim ters gitti. Uğursuzu getirin bana!”
Yardımcıları hemen dervişi bulup beyin huzuruna çıkarırlar. Bey kükrer:
“-Bre uğursuz adam! Senin yüzünden elimiz boş geldik! Hiçbir şey vuramadık! Tiz vurun kellesini!”
Derviş, beye şöyle der:
“-Beyim sabah selamlaştık. Siz hiçbir şey vuramadınız. Ben ise kellemi kaybediyorum. Siz söyleyin, hangimiz daha uğursuzuz?”


TERS MANTIK
Temel coğrafya öğretmenine sorar:
- İstanbul’dan Ankara’ya uzaklık kaç kilometre?..
- 450…
diye yanıtlar öğretmeni. Temel bunun üzerine:
- Peki Ankara’dan İstanbul’a uzaklık kaç kilometre?.. diye sorduğunda öğretmen hiç düşünmeden:
- Aynı uzaklık, 450…
diye cevapladığında Temel biraz duraklar ve itiraz eder:
- Öyle olmayabilir, mesela Ramazan Bayramı’ndan Kurban Bayramı’na iki, Kurban Bayramı’ndan Ramazan Bayramı’na ise on ay var…


YAZI-TURA
Bir matematik öğrencisi finale çalışamamıştır ve sınava girdiğinde bakar ki sorular doğru/yanlış tipinde. Ne yapacağı bellidir. Çıkarır bir bozuk para ve yazı-tura atarak imtihanı cevaplandırmaya başlar. Gözetmen de bir yandan takip etmektedir onu. Bu şekilde iki saat geçer. Herkes sınıfı terketmiştir fakat o hala yazı tura atmaktadır. Gözetmen dayanamaz ve gelip sorar:
- Sınava çalışmadığın ortada. Kitapçığı bile açmadın ve yazı-tura atarak cevaplandırıyorsun. Peki seni bu kadar uzun süre meşgul eden nedir?
Öğrenci hiç istifini bozmaz ve bozuk parayı fırlatmaya devam eder:
- Şşşt, cevapları kontrol ediyorum.


YARDIM TALEBİ

Çocuk babasından matematik ödevini yapmasına yardım etmesini ister ve
- Doğru olmaz oğlum.
cevabını alır fakat o ısrarlıdır:
- En azından dene baba…


DENEY
Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir kimyacıyı bir ay süreliğine ayrı ayrı odalara kapatmışlar. Odalarda kilitli bir buzdolabı ve çeşitli araç gereç varmış. Bir ay sonunda odaların kapılarını açıp bakmışlar. Fizikçi mekanik bir makine yaparak buzdolabının kapısını kırmış ve karnını doyurmuş. Kimyacı çeşitli elementleri karıştırarak bir sıvı yapıp buzdolabının kapısını eritmiş. Son olarak matematikçinin odasına girmişler. Matematikçinin kurumuş cesedi duvara dayanmış bir halde yerde kanla şunlar yazılıymış:
Teorem: Buzdolabını açamazsam ölürüm.
İspat: Buzdolabını açtığımı varsayalım…



KAÇ KİŞİ VAR?Bir matematikçi, bir fizikçi ve bir biyolog bir kafeye oturmuş karşıdaki eve bakarlarken eve iki kişi girdiğini görürler. Bir müddet sonra evden üç kişi çıktığını gördüklerinde olayı şu şekilde yorumlarlar:
Fizikçi: Gözlem hatası yaptım.
Biyolog: İçerde ürediler.
Matematikçi: Eve bir kişi daha girerse içerde hiç kimse kalmayacak.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Dönemden Döneme Matematik:

Babil Matematiği:                   Mısır Matematiği:
                   


Çin Matematiği:                     Yunan Matematiği:


Hindistan Matematiği:
 


Matematiğin Önemi


                      
   Matematik, genel mantığın uygulama alanı ve insan zekasının bu yolda işlemesi görevini görür. Ayrıca; mekanik, fizik, astronomi bilimlerinin de temelini teşkil eder. Bunların dışında, sosyal bilimler, tıp, jeoloji, jeofizik, psikoloji, sosyoloji ve iş idareciliği gibi alanlarda da, matematiğe geniş bir şekilde ihtiyaç duyulur ve yaygın bir şekilde kullanılır.

   Bugünün medeniyetinde ön safı tutan, büyük endüstri ve yan kuruluşları,istihkam hizmetleri hep matematiğin yardımı ile yapılmış eserlerdir. Şu an siz bu yazıyı okurken, karşınızda duran bilgisayarınızın içinde milyonlarca matematik işlemi büyük bir sürat ile yapılmakta ve sonuçları size görüntü ve ses olarak sunulmakta. Yolda yürürken gördüğünüz binalar, taşıtlar ve yollar hep matematik ve mühendisliğin ortaya koymuş olduğu tasarımlardır. Onun için en soyut bir ilim olan matematik, ikinci elden pratik hayata da tesir ediyor demektir.

   Denilebilir ki; günlük yaşantımızın her evresinde, karşı karşıya olduğumuz bir bilimin tarihini bilmek, matematiğin önemini kavramanın temeli olsa gerekir.

Matematiği Sevmek- Matematiği Sevdirmek...


                
“Düşünmeden öğrenmek faydasız, öğrenmeden düşünmek ise tehlikelidir.”

Konfiçyüs
Toplumumuzda, çocuklardan erişkinlere varan bir yelpaze açılımında matematiği sevmeme, ondan uzak kalma, dahası matematiğe ilgi duymamakla öğünme(!) eğilimi olduğunu gözlemliyoruz. Bunun başlıca nedeni, çoğumuzun soyut düşünmeye alışık olmayıp, soyutlamadan adeta nefret etmemizdir.
Acaba en derinde olan neden nedir?…
Bu sorunun yanıtı aranırken, elbette en önde akla eğitimde uyguladığımız yöntemler geliyor. Ne yazık ki, çocuklarımızı durağan (static) düşünmeye alıştırırız. Çocuk küçükken alabildiğine öğrenme, merak duygusu içindedir; ama aileden başlayan, okulda da süregelen bir eğitim sürecinde, merak duygusunu kalıba döker, düşünme yeteneklerini azaltırız.
Bu nedenle öğretmen öğrencinin aklını kışkırtmalı; ama bunu yapması için kendine güvenmesi gerek. Kışkırtırsan, öğrenci araştırır, bulur, seninle tartışmaya gelir. Bundan kaçınmamak gerek. Matematiği çok insan anlatabilir; ama doğru öğretmenlik nedir derseniz, problem burada düğümleniyor. Öğrencinin beynini olabildiğince özgürleştirecek, sınırlarını zorlayacaksın…
Çocukta matematik kavramı 0 – 6 yaş aralığında gelişir. O halde, çocuğu bu dönemde matematikle tanıştırmak gerekir. Bu dönemde o küçücük ama yüksek kapsama güçlü (sığalı) beynin içine bilinen yöntemlerle matematik teoremleri ile problemlerini sokmaya kalkmak elbette yanlış olur.
Peki! Ne yapmak gerekir?..
Bu çağdaki küçüğe matematiğe dayalı oyunlar sunmalıyız. Çocuk bunlarla oynayıp uğraşırken temelde matematiğin yattığını anlamasa bile, bunlarla matematik fikrine yakınlık duymaya başlayacaktır. Bunlar bilmeceler olarak ta sorulabilir.
Ama 0 – 6 yaş arasındaki küçüğümüz bunlardan sıkılıyor ya da uzak kalmayı mı yeğliyor?..
O zaman aklımıza hemen zekanın tek bir tür olmadığı, 1983 yılından bu yana Howard Gardner tarafından tanımlanmış 8 tür zekanın var olduğu gelebilir (çoklu zeka kavramı). Ancak, tanımlanmış bu zeka türlerini tek tek incelersek, pek çoğunda soyut düşünmenin var olduğunu görürüz. İnsanları matematikten uzaklaştıran başlıca etmenin soyut düşünme zorunluğu olduğu düşünülürse, bunun burada geçerli olamayacağı anlaşılır. Bundan yaklaşık her tür zekaya, elbette matematik zeka başta olmak üzere, matematiği sevdirme olanağı bulunabileceği anlaşılır. Demek ki, matematikle yalnız matematik zekası olanlar uğraşmaz. Öteki tür zekalar da az ya da çok, hele okul sıralarında, matematiğe yakınlaşabilirler.
Demek ki, ortada başka bir sorun olmalıdır. Bu da, büyük olasılıkla bu konuda matematiğe yakınlaştıracağız diye çocuğun üzerine fazlaca yüklenmektir diyebiliriz. Elimizdeki araçları ona gerçek oyun gereçleri olarak vermeliyiz. Sıkılmasına meydan vermeden, öteki oyuncakları gibi ilgi duyduğu anlarda ilgilenmesine özen göstermeliyiz.
Bu matematik oyunları ile bilmeceleri konusunda, 6 yaşın hemen üstünde olanlar için fırsat tümüyle kaçmış değildir. Bir kaç yıl daha bu yöntem 6 yaş üzeri çocuklarda kullanılabilir. Fakat daha sonra öğrenci gerçek matematik dersleriyle karşı karşıya gelecektir. Bize sorarsanız, matematiğe ilgi duymayan ergin kişler bile matematik oyunları ile konuya ısınabilirler. Denemeye değer bir konudur bu…
Eğitim açısından yapılan yanlışlar, hem eğitim programları hem de öğretmen açısından, bu noktada başlamaktadır. Matematik dersiyle ilk yüzleşmesini yapan öğrenciye sunulan matematik problemleri, daha önce anlatılan oyun ya da bilmeceler gibi verilmeli; teoremler de bu bilmecelerin ip uçlarıymış gibi anlatılmalıdır. Bunun tersi yapılıp, daha başlar başlamaz matematik kupkuru yüzüyle öğrencinin önüne konursa, çocuk hızla bu derse karşı soğukluk duymaya başlayacaktır.
Soyut düşünmeye alışma da 0 – 6 yaş arasında başlar. Bu dönemde çocuğa okunacak masallar dikkatle seçilmelidir. Çünkü bu masallar onu soyut düşünceye doğru yönlendirecektir. Bu bakımdan çocuğa okunacak (anlatılacak değil!) masalların nitelikli olması çok önemlidir. Masallar ile matematik temelli oyunlar, bilmeceler onu farkına varmadan matematiğe yönlendirip, matematikle kaynaştıracaktır. Daha bu dönemde çocuğun zihninin dar bir alana sıkışmasını önlemek gerekir. Düşünme ufku, özellikle soyut düşünme ufku alabildiğine geniş olmalıdır. Aynı özen okul sıralarındayken de gösterilirse başarıya ulaşılır. Bir bakıma bu yolla yaratıcı zeka da geliştirilmiş olur.
Bu konuda eğitim programlarını düzenleyenlerle öğretmenlere büyük sorumluluk düşmektedir. Olanak bulup küçük öğrencilere uygulanan matematik eğitim programlarını inceleyebilirseniz, burada yaşlarına göre onların kaldıramayacakları uygulamalara zorlandıklarını göreceksiniz. Bir keresinde ben, kızıma ilkokulun beşinci sınıfındayken toplamları ile farkları bilinen iki sayıyı aritmetik yoluyla bulmasını öngören bir problem verildiğine tanık oldum. Cebirle kolayca çözülebilecek bu problemi, ömründe cebirle tanışmamış o yaştaki bir öğrencinin aritmetik kullanarak çözmesini beklemek akıl dışı bir iştir. Öğretmenler de verilen eğitim programlarına uymak zorunda olduklarından, ister istemez bu sağ duyuya aykırı uygulamayı gerçekleştiriyorlar. Bu tür davranışlar doğal olarak öğrenciyi matematikten soğutuyor.
Öyle görülüyor ki, bir parça akıl yanında bir parça sağ duyu problemi çözmeye yardımcı olacaktır. Umudumuz bu özellikleri taşıyan eğitimcilerin, dolaylı olarak ana-babaların yetiştirilmesindedir.

Cem Yılmaz: Matematikten Anlamamak Bir Kusurdur!


Cem YILMAZ... Evet evet... Bildiğiniz Cem YILMAZ...

Matematik için bakın ne demiş:

Tarih boyunca bilime hiç katkıda bulunmamış bir topluma bir çok icattan yararlanma imkanı verdigi için dünyaya şükran borçluyuz. Adamlar telefonu buldu, biz de bari en azından jetonu bulsaydık.

Bizim orta öğretimimizde akılda kalan cümle şudur "Yahu bu matematiğin günlük hayatımızda bize ne faydası olacak?" Hemen herkes matematikten nefret eder ve faydasız bir şey olduğunu düşünürler. E bir toplum ya dayak yememiş ya da hesap bilmiyor durumundaysa batar tabii.
Matematik insanoğlunun bulduğu en yararlı derstir.


Matematikten anlamamak bir kusurdur.

Ama bununla övünmek eşekliktir. Çünkü bu başarısız öğrenciler arasında yaygındır. Onlar akılları sıra matematikten anlayanı ve başarılı notlar alanı marjinal yapmak isterler. Yani onlara göre matematikten kalmak degil ondan geçmek tuhaftır. Çalışkan öğrenciye inek derler ama tembel ve sorumsuz öğrenciye takılmış herhangi bir hayvan ismi yoktur.

Matematikten hoşlanmayan öğrenciler sonraki hayatlarında genellikle tercihlerini hep yanlış yapan insanlar olurlar...

Cem YILMAZ'a teşekkürler.  :)

Pi Sayısı


                        
Pi, her türlü matematik işlemince büyük önem taşıyan çok ilginç bir sayıdır. Matematiğin birçok hesaplamasında örneğin; daireler, yaylar, pendulumlar gibi… pi sayısına rastlarız.
Genellikle bilinen en basit pi sayısı pek fazla birşey ifade etmese de yaygınca kullanılır ve bu bakımdan anlamlıdır. Bu sayı aslında bir orandır ve dairenin çevresinin çapına bölümünden elde edilir. Bu oran 3,14 olarak bilinir. Bunu kendiniz de ölçebilirsiniz, mesela evde herhangi bir dairesel cisim bulun fakat mümkün olduğunca büyük olmasına dikkat edin. Elinizde bir bardak var diyelim, eğer bir mezura ile bardağın önce çevresini daha sonra da çapını ölçüp bölerseniz her zaman 3.14 sonucuna ulaşırsınız. Tabi sonucun aslına en yakın olması için gerçekten hassas bir ölçüm yapmak gerekir.
gearline-animation.gif

Yukarıdaki animasyonda pi sayısının ispatı olarak 1.27 inçlik çapa sahip bir dairenin doğrusal olarak açıldığında 4 inçlik bir mesafeye karşılık geldiği gösteriliyor. Anlaşılacağı üzere 4 inç(çevre) / 1.27 (çap) = 3.14’tür.
Görüldüğü üzere pi sayısı aslında çok basit bir temele sahiptir ve değiştirilemez bir sabit orandır. Fakat aynı zamanda Pi sayısı bir irrasyonel sayı olduğundan, hiçbir zaman sonlu bir tamsayı düzeninde ifade edilemez ve virgülden sonra sonsuz sayıda tekrarsız rakam içerir. Babilliler’den beri ortadoğu ve akdeniz uygarlıklarının pi sayısının varlığından haberdar oldukları bilinmektedir. Farklı antik uygarlıklar pi sayısı için farklı sayıları kullanmıştır. Örneğin MÖ 2000 yılı dolaylarında Babilliler π = 3 1/8, Antik Mısırlılar ise π = 256/81 yani yaklaşık 3,1605’i kullanmaktaydı. Yine de çok uzunca bir süre π’nin bir irrasyonel sayı olup olmadığı anlaşılamamıştır. 1761 yılında Johann Heinrich Lambert’in yayımladığı ispatla sabitin irrasyonel bir sayı olduğu kanıtlanmıştır. Günlük kullanımda basitçe 3,1416 olarak ifade edilmesine rağmen gerçek değerini ifade etmek için periyodik olarak tekrar etmeyen sonsuz sayıda basamağa ihtiyaç vardır. İlk 65 basamağa kadar ondalık açılımı şöyledir:
3, 14159 26535 89793 23846 26433 83279 50288 41971 69399 37510 58209 74944 5923
Günümüzde pi sayısının virgülden sonraki en fazla basamağını hesaplayabilmek üzere birtakım yarışmalar yapılmaktadır. Şu an rekorun virgülden sonra 73 milyar basamak olduğu bilinmektedir.

Matematik Nedir?


                                      

   Matematik, olumlu insan zekasının ortaya koyduğu görkemli bir yapıdır. Demek ki, matematik bir insan icadıdır. Matematiği bulup geliştirmekle, insan kendi aklınınmihenk taşını bulmuş oldu.

   Matematik, "biçim, sayı ile çoklukların yapılarını, özelliklerini, aralarındaki ilşkileri us bilim yoluyla inceleyen, sayı bilgisi, cebir, uzay bilim gibi dallara ayrılan bilim" olarak tanımlanmaktadır. Ancak "Matematik nedir?" sorusunu tek bir tanımla tam olarak yanıtlamak oldukça güçtür. Bu yüzden matematiğin ne olduğunu, onun özellikleri ile öğelerini belirterek daha iyi açıklama olanağı vardır. Şöyle ki :

  • Matematik bir disiplindir.
  • Matematik bir bilgi alanıdır.
  • Matematik bir iletişim aracıdır. Çünkü kendine özgü bir dili vardır. Daha doğrusu kendisi özel bir dil olup, müzik gibi evrensel olma özelliğini taşımaktadır.
  • Matematik, ardışık yığmalıdır. Birbiri üzerine kurulur.
  • Matematik varlıkların kendileriyle değil, aralarındaki ilişkilerle ilgilenir.
  • Matematik birçok pozitif bilim dalının kullandığı bir araçtır.
  • Matematik insan beyninin yarattığı en büyük ortak değer olup, bir soyutlamadır,
  • Matematik bir düşünce biçimidir.
  • Matematik mantıksal bir sistemdir.
  • Matematik maymuncuk özelliğinde bir anahtardır.
  • Matematik insanın düşünce sistemini düzenler.
  • Matematik insanın doğru düşünmesini, analiz - sentez yapabilmesini sağlar.
   Kısaca Matematik bir yaşam biçimidir.